1.1. Personel Yönetimi Kavramı ve Önemi
Personel, en geniş anlamıyla
organizasyondaki bütün beşeri kaynaklarını, yani görevleri ne olursa olsun
organizasyon faaliyetlerinde yer alan bütün insanları ifade eder. Başka bir
ifadeyle, işletmede çalışan insanlar, yaptıkları işin niteliğine bakılmaksızın
personel kavramlarıyla adlandırılır. Ancak organizasyonda yerine getirdikleri
görevler açısından ele alındığında personel dört gruba ayrılabilir:
a) Yönetici personel:
Organizasyonda yer alan üst, orta ve alt kademe yöneticilerini kapsar.
b) Büro personeli (beyaz yakalılar): Yöneticiler dışında kalan ve
büro hizmetlerinde çalışan bütün elemanlardır.
c) Teknik personel (mavi yakalılar): Yöneticiler dışında kalan ve
teknik işlerde çalışan mühendis, teknisyen ve ustabaşlarından oluşur. Genel
olarak görevleri üretim faaliyetlerine geçmektedir.
d) İşçiler: Bedeni gücünü üretimde kullanan insanlardır.
Organizasyonlarda personel fonksiyonundan
bahsedildiğinde o organizasyon içinde çalışan bütün beşeri kaynaklarla ilgili
sorunlar akla gelir. Bunlar, genel olarak işlerin analiz edilmesi, çalışacak
elemanların nitelik ve niceliğinin belirlenmesi, işe alınması ve
yerleştirilmesi, değerlendirilmesi, ücretlendirilmesi, eğilim ve geliştirme
çabaları, endüstriyel ilişkiler ve toplu pazarlık, adalet ve hakkaniyetin
sağlanması gibi sorunlardır.
Personel yönetimi ise, örgüt içindeki beşeri
kaynaklarla ilgili fonksiyonların planlanması, organize edilmesi, yürütülmesi,
koordinasyonu ve kontrolü demektir. Daha geniş bir tanımla personel yönetimi,
organizasyonun ihtiyaç duyduğu beşeri kaynakların planlanması, işe alınması
başarılarının değerlendirilmesi, ücretlendirilmesi, eğitimi ve geliştirilmesi
ve endüstriyel ilişkilere ait bütün faaliyetlerin planlanması, organize edilmesi,
yürütülmesi, koordine ve kontrol edilmesidir. Burada belirlenen personel
yönetiminin, görev alanı itibariyle üç boyutu bulunmaktadır: Teknik, idari ve
davranış boyutu.
1)Teknik boyut: Personel
fonksiyonlarının yerine getirilmesinde kullanılabilecek teknik ve yöntemleri
ifade eder. Örneğin personel seçme ve eğitme teknikleri.
2)İdari boyut: Beşeri kaynaklarla ilgili kayıtların tutulması özlük
işleri, büro yönetimi, dosyalama ve istatistiklerin düzenlenmesiyle ilgili
her türlü faaliyetin planlanması, uygulanması ve kontrolünü kapsar.
3)Davranış boyutu: Çalışanları özendirme, güdüleme ve geliştirme
gibi hususlardan oluşur.
Personel yönetimi her şeyden önce
bir alt sistem olarak örgülün amaçlarının gerçekleştirilmesine hizmet eder.
Yanı işletmenin kârlılığını arttırmaya, büyüme ve sürekliliğini sağlamaya
çalışır. Bu sebeple personel yönetiminin temel amacının örgütte çalışan
herkesten azami faydayı sağlamak olduğu söylenebilir. Bu amaç İnsanların
işletmede çalışmaya özendirilmesi, seçilip işe alınması ve işletmede
korunmalarıyla ilgili görevleri kapsar. Bu ise, çalışanların maddi ve manevi
olarak tatmin edilmelerine, çalışmaya motive edilmelerine bağlıdır.
Çalışanlara yönelik amaçlar; özendirme, koruma, güdüleme ve geliştirme olarak
dört temel kavramla tanımlanabilir, işletmeye yönelik amaç ise kârlılık,
etkililik ve verimliliğine katkıda bulunmaktadır.
Personel yönetimi, anlam ve kapsam
itibariyle bir disiplin olarak görülebilir. Ancak kişilerarası çalışma ilişkilerini
incelemesi yönüyle oldukça eski bir konudur ve insanlığın tarihiyle birlikte
ele alınabilir. Modern anlamda personel yönetiminin doğuşunu sanayi devrimine
götürmek mümkündür. Ancak gerçek anlamına kavuşması 19401ı yıllara kadar
uzanmaktadır. Sanayi devrimi öncesi çalışma hayatında işçi ile işveren ayrı
ayrı kişiler olarak ilişki kuruyorlardı ve bu ilişkinin temelini ücret ile iş
arasındaki bağlantıyı oluşturuyordu. El emeğine dayanan işlerde ise çoğunlukla
parça başı esas alınıyordu. Bu işler evlerde ya da küçük atölyelerde gerçekleştiriliyordu.
Üretim, sermayedar tarafından usta ve çıraklara yaptırılıyor ve sınırlı bir
pazara sunuluyordu. Kalfa ve çıraklar işi öğrenme amacını benimseyerek, ya
ücretsiz veya parça başı az bir ücretle çalışıyorlardı. İster işçi ile işveren
olarak ayrı ayrı kişilerin ilişkileri, isterse el emeğine dayanan usta çırak
ilişkileri olsun, herkesin kendi temel ihtiyacını karşılıyor olması sebebiyle
toplumun ekonomik yapısı üzerinde fazlaca hissedilmiyordu.
Çalışan ve çalıştıranlar açısından çalışmanın
amacı, hayatlarını devam ettirmek ve temel ihtiyaçları karşılamaktır.
Sanayi devriminden sonra insan gücünün yerini
makinelerin alması ve çalışma amacının kâra yönelmesi, çalışanlarla çalıştıranlar
arasındaki ilişkilerin niteliğini bütünüyle değiştirmiştir. Fabrika sistemine
geçilmesi çalışmayı evlerden belirli üretim merkezlerine taşımıştır dolayısıyla
sayısı giderek artan makinelere yardımcı bir işgücüne ihtiyaç duyulmaya
başlanmıştır. İşletmelerin büyümesi, sermayenin belirli ellerde toplanmasını,
çok sayıda işçi kitlesinin oluşmasını ve bunların giderek bazı organizasyonlarda
toplanmasını sağlamıştır. Bu dönemde ücret seviyeleri, çalışma süresi, çalışma
şartlan ve çalışma yeri gibi pek çok konuda sorunların yoğunlaştığı görülmektedir.
Çünkü yeni başlayan bir dönem olduğundan bütün işler rayına oturmadığı için bu
tarz sorunlar yaşanmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nda özellikle
savaş teknolojisinin gelişmesi ile iyi eleman ihtiyacını ortaya çıkartmıştır.
Savaşın yoğun olduğu dönemlerde çalışabilir nüfusun çoğunun askere alınması,
endüstri alanında üretim artışını gerekli hale getirirken diğer taraftan
işgücüne duyulan talebi arttırmıştır. Bu durum, nitelikli veya niteliksiz
olarak sınıflandırmadan tüm işçilerin önemini ortaya çıkartmıştır. Bu dönemde
ücret artışı, çalışma saatlerinin kısaltılması, işçi sendikalarının gelişmesi
ve işçi temsilcilerinin komite toplantılarına katılması gibi işçi için olumlu
değişiklikler yapıldığı görülmektedir.
Bu dönemde personelden azami verimi elde etmek
ve üretimi arttırmak yönünde oldukça büyük gelişmeler kaydedildi. Zaman ve
hareket etütleriyle birlikte üretim artışı büyük oranlara ulaştı. Howthorne
araştırmalarının ve beşeri ilişkiler yaklaşımının bilim dünyasında ağırlık
kazanmaya başlamasıyla çalışanların beşeri yönü önem kazandı. Çalışanlar
arasındaki ilişkiler üzerinde durulmaya, liderlik ve yöneticilik süreçleri
üzerinde çalışılmaya başlandı. Bu yaklaşımlar sadece işçi değil, tüm personeli
kapsayarak demokratik eğilimleri arttırdı. 1929-1930 yılında görülen ekonomik
kriz, işsizliği arttırarak bazı olumsuz gelişmelere sebep olmuşsa da bu durum
çalışanlarla ilgili konuların kanunlaştırılmasına yardımcı oldu.
İkinci Dünya Savaşından sonra ise, özellikle
yönetici personelin önem kazanmaya başladığı görülmüştür. Yöneticilerin yetiştirilmesi
ve geliştirilmesiyle ilgili teknikler ortaya çıkmaya başlamıştır. Ancak savaşın
insan üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek amacıyla başlatılan psikolojik
çalışmalar, örgütlere de uyarlanmıştır. Tüm çalışanların psikolojik yapısı,
görevlerini etkileyen faktörler, motivasyon ve moral gibi pek çok konu ön
plana çıkmıştır.
1980'li yıllarda ise personel yönetimi kendi
alanında, teknik ve analiz ve yaklaşımlarıyla ayrı bir disiplin haline
gelmiştir. Gerek kamu, gerekse özel işletmelerde personel yöneticiliği uzmanlık
isteyen bir meslek dalı haline dönüşmüştür. (Ömer DİNÇER kitabın ismi:
Organizasyon sayfa: 95)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder