8 Şubat 2012 Çarşamba

1.PERSONEL YÖNETİMİ


1.1. Personel Yönetimi Kavramı ve Önemi

Personel, en geniş anlamıyla organizas­yondaki bütün beşeri kaynaklarını, yani gö­revleri ne olursa olsun organizasyon faali­yetlerinde yer alan bütün insanları ifade eder. Başka bir ifadeyle, işletmede çalışan insanlar, yaptıkları işin niteliğine bakıl­maksızın personel kavramlarıyla adlandırı­lır. Ancak organizasyonda yerine getirdik­leri görevler açısından ele alındığında per­sonel dört gruba ayrılabilir:

a)  Yönetici personel: Organizasyonda yer alan üst, orta ve alt kademe yöneticileri­ni kapsar.

b) Büro personeli (beyaz yakalılar): Yö­neticiler dışında kalan ve büro hizmetlerin­de çalışan bütün elemanlardır.

c) Teknik personel (mavi yakalılar): Yö­neticiler dışında kalan ve teknik işlerde ça­lışan mühendis, teknisyen ve ustabaşlarından oluşur. Genel olarak görevleri üretim faaliyetlerine geçmektedir.

d) İşçiler: Bedeni gücünü üretimde kul­lanan insanlardır.      

Organizasyonlarda personel fonksiyo­nundan bahsedildiğinde o organizasyon içinde çalışan bütün beşeri kaynaklarla ilgi­li sorunlar akla gelir. Bunlar, genel olarak işlerin analiz edilmesi, çalışacak elemanla­rın nitelik ve niceliğinin belirlenmesi, işe alınması ve yerleştirilmesi, değerlendiril­mesi, ücretlendirilmesi, eğilim ve geliştir­me çabaları, endüstriyel ilişkiler ve toplu pazarlık, adalet ve hakkaniyetin sağlanması gibi sorunlardır.

 Personel yönetimi ise, örgüt içindeki be­şeri kaynaklarla ilgili fonksiyonların plan­lanması, organize edilmesi, yürütülmesi, koordinasyonu ve kontrolü demektir. Daha geniş bir tanımla personel yönetimi, organi­zasyonun ihtiyaç duyduğu beşeri kaynakla­rın planlanması, işe alınması başarılarının değerlendirilmesi, ücretlendirilmesi, eğiti­mi ve geliştirilmesi ve endüstriyel ilişkilere ait bütün faaliyetlerin planlanması, organi­ze edilmesi, yürütülmesi, koordine ve kont­rol edilmesidir. Burada belirlenen personel yönetiminin, görev alanı itibariyle üç boyu­tu bulunmaktadır: Teknik, idari ve davranış boyutu.

1)Teknik boyut:  Personel fonksiyonlarının yerine getirilmesinde kul­lanılabilecek teknik ve yöntemleri ifade eder. Örneğin personel seçme ve eğitme teknikleri.

2)İdari boyut: Beşeri kaynaklarla ilgili kayıtların tutulması özlük işleri, büro yöne­timi, dosyalama ve istatistiklerin düzenlen­mesiyle ilgili her türlü faaliyetin planlan­ması, uygulanması ve kontrolünü kapsar.

3)Davranış boyutu: Çalışanları özendirme, güdüleme ve geliştirme gibi hususlardan oluşur.

Personel yönetimi her şeyden önce bir alt sistem olarak örgülün amaçlarının gerçekleştirilmesine hizmet eder. Yanı işletmenin kârlılığını arttırmaya, büyüme ve sürekliliğini sağlamaya çalışır. Bu sebeple personel yönetiminin temel amacının örgütte çalışan herkesten azami faydayı sağlamak olduğu söylenebilir. Bu amaç İnsanların işletmede çalışmaya özen­dirilmesi, seçilip işe alınması ve işletmede korunmalarıyla ilgili görevleri kapsar. Bu ise, çalışanların maddi ve manevi olarak tatmin edilmelerine, çalışmaya motive edil­melerine bağlıdır. Çalışanlara yönelik amaçlar; özendirme, koruma, güdüleme ve geliştir­me olarak dört temel kavramla tanımlanabi­lir, işletmeye yönelik amaç ise kârlı­lık, etkililik ve verimliliğine katkıda bulun­maktadır.

Personel yönetimi, anlam ve kapsam itibariyle bir disiplin olarak görülebilir. Ancak kişilerarası çalışma iliş­kilerini incelemesi yönüyle oldukça eski bir konudur ve insanlığın tarihiyle birlikte ele alınabilir. Modern anlamda personel yöne­timinin doğuşunu sanayi devrimine götür­mek mümkündür. Ancak gerçek anlamına kavuşması 19401ı yıllara kadar uzanmaktadır. Sanayi devrimi öncesi çalışma hayatın­da işçi ile işveren ayrı ayrı kişiler olarak iliş­ki kuruyorlardı ve bu ilişkinin temelini üc­ret ile iş arasındaki bağlantıyı oluşturuyordu. El emeğine dayanan işlerde ise çoğunlukla par­ça başı esas alınıyordu. Bu işler evlerde ya da küçük atölyelerde gerçekleşti­riliyordu. Üretim, sermayedar tarafından usta ve çıraklara yaptırılıyor ve sınırlı bir pazara sunuluyordu. Kalfa ve çıraklar işi öğrenme amacını benimseyerek, ya ücretsiz veya parça başı az bir ücretle çalışıyorlardı. İster işçi ile işveren olarak ayrı ayrı kişilerin ilişkileri, isterse el emeğine dayanan usta çırak ilişkileri olsun, herkesin kendi te­mel ihtiyacını karşılıyor olması sebebiyle toplumun ekonomik yapısı üzerinde fazla­ca hissedilmiyordu.

 Çalışan ve çalıştıranlar açısından çalışmanın amacı, hayatlarını devam ettirmek ve temel ihtiyaçları karşılamak­tır.

 Sanayi devriminden sonra insan gücü­nün yerini makinelerin alması ve çalışma amacının kâra yönelmesi, çalışanlarla çalış­tıranlar arasındaki ilişkilerin niteliğini bü­tünüyle değiştirmiştir. Fabrika sistemine geçilmesi çalışmayı evlerden belirli üretim merkezlerine taşımıştır dolayısıyla sayısı gi­derek artan makinelere yardımcı bir işgücü­ne ihtiyaç duyulmaya başlanmıştır. İşletmelerin büyümesi, sermayenin belirli ellerde top­lanmasını, çok sayıda işçi kitlesinin oluş­masını ve bunların giderek bazı organizas­yonlarda toplanmasını sağlamıştır. Bu dönemde ücret seviyeleri, çalışma süre­si, çalışma şartlan ve çalışma yeri gibi pek çok konuda sorunların yoğunlaştığı görül­mektedir. Çünkü yeni başlayan bir dönem olduğundan bütün işler rayına oturmadığı için bu tarz sorunlar yaşanmıştır.

Birinci Dünya Savaşı’nda özellikle savaş teknolojisinin gelişmesi ile iyi eleman ihti­yacını ortaya çıkartmıştır. Savaşın yoğun olduğu dönemlerde çalışabilir nüfusun çoğunun askere alınması, endüstri alanında üretim artışını gerekli hale getirirken diğer ta­raftan işgücüne duyulan talebi arttırmıştır. Bu durum, nitelikli veya niteliksiz olarak sınıflandırmadan tüm işçilerin önemini ortaya çıkartmıştır. Bu dönemde ücret artı­şı, çalışma saatlerinin kısaltılması, işçi sen­dikalarının gelişmesi ve işçi temsilcilerinin komite toplantılarına katılması gibi işçi için olumlu değişiklikler yapıldığı görülmektedir.

 Bu dönemde personelden azami verimi elde etmek ve üretimi arttırmak yönünde olduk­ça büyük gelişmeler kaydedildi. Zaman ve hareket etütleriyle birlikte üretim artışı bü­yük oranlara ulaştı. Howthorne araştırmala­rının ve beşeri ilişkiler yaklaşımının bilim dünyasında ağırlık kazanmaya başlamasıy­la çalışanların beşeri yönü önem kazandı. Çalışanlar arasındaki ilişkiler üzerinde du­rulmaya, liderlik ve yöneticilik süreçleri üzerinde çalışılmaya başlandı. Bu yakla­şımlar sadece işçi değil, tüm personeli kap­sayarak demokratik eğilimleri arttırdı. 1929-1930 yılında görülen ekonomik kriz, iş­sizliği arttırarak bazı olumsuz gelişmelere sebep olmuşsa da bu durum çalışanlarla il­gili konuların kanunlaştırılmasına yardımcı oldu.

 İkinci Dünya Savaşından sonra ise, özel­likle yönetici personelin önem kazanmaya başladığı görülmüştür. Yöneticilerin yetiş­tirilmesi ve geliştirilmesiyle ilgili teknikler ortaya çıkmaya başlamıştır. Ancak savaşın insan üzerindeki olumsuz etkilerini gider­mek amacıyla başlatılan psikolojik çalışmalar, örgütlere de uyarlanmıştır. Tüm çalı­şanların psikolojik yapısı, görevlerini etki­leyen faktörler, motivasyon ve moral gibi pek çok konu ön plana çıkmıştır.

 1980'li yıllarda ise personel yönetimi kendi alanında, teknik ve analiz ve yaklaşımlarıyla ayrı bir disiplin haline gelmiştir. Gerek kamu, gerekse özel işletmelerde personel yöneticiliği uzman­lık isteyen bir meslek dalı haline dönüşmüş­tür. (Ömer DİNÇER kitabın ismi: Organizasyon sayfa: 95)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder